Her antrenman sabahı duyulan heyecan denizde yeni bir maceraya dönüşüyor. Günün sonundaki tatlı yorgunluk ise yelken sporu ile uğraşmanın haklı gururuyla birleşiyor.
Sıcak olacağı şimdiden belli olan bir yaz gününün sabahı... Deniz çarşaf gibi dümdüz… Yeni doğan güneş ortalığı yavaştan ısıtmaya başlıyor. Yelken Kulübünün servis aracı çoktan yola çıkmış, sporcuları evlerinden toplamakta… Hangarların sessizliği az sonra bozulacak. Optimistler, laserler masmavi suları yararak ilerlemek için minik sporcularını bekliyor. Derslikler teorik çalışmalar için hazır…
Kulübün sessizliği servisin gelişiyle bozuluyor. Minik ve genç sporcular denizle dolu geçecek bir gün için sevinç ve heyecanla servisten iniyorlar. Coşkun deniz gibi akan kanlarıyla hem kıpır kıpırlar, ama aldıkları eğitim nedeniyle de bir o kadar disiplinliler. Hiçbiri sırayı bozmuyor, yapılması gerekenler tam sırasıyla ve olması gerektiği gibi yapılıyor.
İlk iş hangarda toplantı… Ertan Hoca tüm sporcuları topluyor ve birlikte günün planını yapıyorlar. Genç sporcuların tümünün heyecanı ve isteği gözlerinden okunuyor. Hepsi yaptıkları sporu fazlasıyla ciddiye alıyor. Yelkenciliğin en temel kavramı sabır, ciddiyet ve hepsinden önemlisi ne olursa osun asla vazgeçmeme olgusu hepsinin yüreğine işlemiş.
Toplantının ardından sabah kahvaltısı yapılıyor. Menüde poğaça ve meyve suyu var. İştahla yenen poğaçalar tüm gün harcanacak enerji için bir başlangıç elbette… Sıra teknelerin bakımına geliyor. Tekneler hepsinin en önemli varlığı… Denizde hayatlarını ona emanet ediyorlar. Yarışta onun kendilerini terk etmemesi ve iyi bakması için önce onların teknelerine iyi bakmaları gerektiğini biliyorlar. Yelkenler, ipler, gövdenin bakımı her şey tamam. Şimdi teorik ders zamanı…
Alınan teorik dersler elbette okullarındaki gibi değil. Hepsi büyük bir ilgi ve keyifle hocalarını dinliyorlar, bazen sıkılsalar da konularla ilgili yorum yapıyorlar. Dersler bazen yelken tarihi ile ilgiliyken genelde yarış taktikleri üzerine oluyor. İşte o anda en hararetli tartışmalar başlıyor. Start alırken yapılması gerekenler en çok tartışılan konuların başında geliyor.
Genç sporcular çok heyecanlı hepsi yaptığı sporun ciddiyetinin farkında...
Bazen eski yelkenci büyükler de katıldı mı o dersin tadına doyum olmuyor gerçekten. Hem konularla ilgili tecrübelerini paylaşıyor hem de başlarından geçen ilginç maceralarını anlatıyorlar. İşte böylesi bir sohbette minik ve genç sporcuların ilgisi gerçekten görülmeye değer…
Ve nihayet deniz zamanı… Ancak henüz rüzgar uygun değil. Yelkencilik belki de açık hava da yapılıp da havanın bozmasının beklendiği tek spor dalı… Sadece bu özelliği bile aslında ne kadar zor bir spor olduğunu anlamaya yeter. Zaman öğle vaktini gösterdiğinden deniz öncesi yemek yemeye karar veriliyor. Yemeğin bitmesine yakın beklenen haber geliyor: “Rüzgar poyraza döndü, herkes tekne başına!”.
Tekneler belirli bir sırayla suya indiriliyor. Hiçbiri kendi başına hareket etmiyor. Hocalarının komutları her şeyden önemli… O saate kadar kendini gösteren disiplin denize açılırken üst seviyeye çıkıyor. Her şey kontrol ediliyor. İpler, yelkenler her şeyinin tamam olduğunun teyidini alan suya açılıyor. Dalgakıran içinde toplanan ekip son teknenin de suya inmesiyle açık denize doğru harekete geçiyor. Ve işte her şeyin yaşandığı, konuşulanların uygulandığı, ama herkesin teknesiyle baş başa olduğu dakikalar başlıyor. Joker botla aralarında gezen hocanın komutları ne yapmaları gerektiğini söylüyor. Çok ciddi bir durum olmadıkça hocaları asla müdahale etmiyor. Teknesi alabora olan kendi başına sudan çıkmak, teknesini çevirmek, içindeki suyu boşaltıp yoluna devam etmek zorunda. Teknesi alabora olan genç sporcuların çabası gerçekten görülmeye değer…
Bir dolup bir boşalan yelkenler, start çalışmaları, dalgalara karşı verilen amansız mücadele, Ertan hocanın kulaklarda çınlayan sesi derken bir antrenmanın daha sonuna geliniyor. Tüm sporcular yorgun ancak başarılı geçmiş bir deniz çalışmasının verdiği gururla kulübe geri dönüyorlar. Sırılsıklam olmuş kıyafetlerini değiştirmeden önce yapmaları gereken ilk iş teknelerini gerekli düzenlemeleri yapıp hangara çekmek… Son tekne de hangardaki yerini alınca soluğu soyunma odalarında alıyorlar ve üst baş değişiminin ardından günün değerlendirmesini yapmak üzere yeniden hocalarıyla birlikte toplantı odasında buluşuyorlar.
Yorgunlukları yüzlerinden okunuyor ama yaptıkları sporu o kadar ciddiye alıyorlar ki, bu yorgunluk denizde yaptıkları çalışmalarla ilgili hararetli bir tartışma içine girmelerine engel olmuyor. Gerekli tüm değerlendirmeler yapıldıktan sonra bir sonraki antrenmanda buluşmak üzere kulüpten ayrılıyorlar.
Denizde geçen bir günü işte böyle Samsun Yelken Kulübünün genç sporcularının… Bazen yorucu, bazen sıkıcı, ama hepsinden daha fazla inanılmaz keyifli bir günün ardından kulüp yeniden sessizliğine bürünüyor. Hangarın kapısı bir sonraki antrenmanda açılmak üzere kapanıyor. Optimistler, laserler ise yorgun ama gururlu, sporcularını beklemek üzere uykuya dalıyorlar…
Bir dolup bir boşalan yelkenler, start çalışmaları, dalgalara karşı verilen amansız mücadele, Ertan hocanın kulaklarda çınlayan sesi...
Yıl 1961… Samsun’da o gün kurulacak bir spor kulübünün kentin tarihine damgasını vuracağını, başarılarıyla tüm Samsunluların gururu olacağını kimse bilemezdi.